NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ كَثِيرٍ
أَخْبَرَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ حَبِيبِ
بْنِ أَبِي ثَابِتٍ
عَنْ أَبِي
الْعَبَّاسِ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عَمْرٍو
قَالَ جَاءَ
رَجُلٌ إِلَى
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
أُجَاهِدُ
قَالَ أَلَكَ
أَبَوَانِ
قَالَ نَعَمْ
قَالَ
فَفِيهِمَا
فَجَاهِدْ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
أَبُو
الْعَبَّاسِ
هَذَا
الشَّاعِرُ
اسْمُهُ
السَّائِبُ
بْنُ فَرُّوخَ
Abdullah b. Amr'dan; demiştir
ki: Bir adam Nebi (s.a)'e gelerek;
Ey Allah'ın Rasûlü ben
cihad'a çıkabilir miyim? dedi. (Peygamber (s.a.v.)'de);
"Senin annen baban
var mı?" diye sordu. (O kimse de); Evet diye cevap verdi. (Bunun üzerine
Nebi);
"Öyleyse onların
hizmetinde (bulunarak) cihâd et!" buyurdu.
Buhari, cihad, Edeb;
Tirmizi cihâd; Müslim, birr; Ahmed b. Hanbeİ, II, 165, 172, 188, 193, 197, 221.
Ebû Dâvud dedi ki;
Ebu'l-Abbas, ismi es-Sâib b. Ferruh olan şâir (râvi)'dir."
İzah:
Bir önceki hadis-i
şerifin şerhinde de açıkladığımız gibi, üzerine cihad farz olan bir kimsenin
anne ve babasından izin alması gerekmez. Ancak cihad mevzuunda anne ve babadan
izin almak sadece sevab kazanmak maksadıyla yapılan nafile cihadlar için söz
konusudur. Bu nevi cihadlar için anne ve babanın gönlünü almak gerekir. Anne
ve babasının iznini almadan nafile bir cihada katılan kimseler günahkar
olurlar. Fakat umûmî seferberlik ilan edilmesi gibi, cihâdın farz-ı ayn olması
halinde anne ve babanın iznini almak gerekmez.
Bu hükümler müslüman
olan anne ve babalar içindir. Müslüman olmayan anne ve babalara gelince, farz
olsun nafile olsun hiçbir cihad için bunların iznini almak gerekmez.
Aynı şekilde bir
müslüman, anne ve babasından birinin razı olmaması halinde, nafüe hac veya
umre için yolculuğa çıkamaz, nafile oruç tutamaz. Çünkü onlara itaat farzdır.
Yapmak istediği cihad ise nafiledir.
Bu hadisin râvilerinden
Ebu'l-Abbas, es-Sâib b. Ferrûh isimli şâir bir kimsedir. Tirmizî onun Mekkeli
âmâ bir kimse olduğunu; Buhari ise, bu kimsenin rivayetlerinden dolayı herhangi
bir kusurla itham edilmediğini söylüyor. Musannif Ebû Dâvud da onun ismini
açıklamakla, kimliği meçhul bir kimse olmadığını, bilâkis adaleti ve zabtı ile
meşhur güvenilir bir râvi olduğunu ifade etmek istemiştir.